Benzer duygular sebebiyle rezonansa girilen kolektif alan enerjileri, duyular ötesi algılar ve eş zamanlılık
“Kainat yek vücut, tek varlıktır. Herkes ve herşey görünmez iplerle birbirine bağlıdır”
Şems-i Tebrizi
- İngiliz biyolog, araştırmacısı ve yazar Alfred Rupert Sheldrake’in “Yeni Bir Yaşam Bilimi” kitabında ortaya koyduğu Morfogenetik Alan Teorisi, geleneksel fiziğin açıklayamadığı fenomenlere bilimsel düzeyde açıklama getirmiştir. Teoriye göre; evrende olup biten herşeyin kaydedildiği bir tür hafıza, bir tür bilgi havuzu mevcuttur. Bu hafıza kaydını morfik rezonanslar sağlıyor. Bir eylem bir kez oluştuğunda ve yeterli sayıda tekrarlandığında, bir çeşit morfik rezonans oluşturuyor. Oluşan morfik rezonans uzay zamanda yayılmaya başladığında bu davranış türün üyeleri arasında alışkanlığa dönüşüyor. Bu alışkanlıkların oluşumundaki “tüm hafıza formu” Kolektif Hafıza’ya kaydediliyor. Kolektif bilince kaydedilen bu davranışın bilgisi evrenin başka bir yerinde eş zamanlı olarak türün diğer üyeleri arasında var oluyor. Tıpkı iki ya da daha çok kişinin birbirlerinden habersiz aynı zamanda aynı şeyleri düşünmeleri veya yapmaları gibi. Morfik alanlar davranış, düşünce ve konuşma alışkanlıkları vasıtasıyla kurulmuş kalıplardır.
- Bu teori sonucu, daha önce yaşayıp ölmüş varlıkların, yaşamakta olan aynı frekanstaki varlıklarla, Kolektif Hafıza aracılığıyla etkileşime girdiği çıkarımına ulaşılır. Evrenin herhangi bir yerinde ve zamanında, eylemler sonucu oluşmuş olan morfik rezonans, yine bambaşka bir zamanda ve mekanda varolan bir kişinin, aynı frekanstaki duygu düşünce ve davranışları ile rezonansa girerek kişinin enerji alanıyla paralel hareket edebilir. Bir duygunun, bir düşüncenin ve bir davranışın enerjisiyle aynı frekansta titreşen bir enerji formu, kişinin enerji alanında varolmaya başlar. Aynı frekanstata titreşilen duygu, düşünce ve davranış kalıplarıyla bağlantıya geçilir. Yani aynı notadan titreşmeye başlanır. Tıpkı bir enstrümanda titreşen “do” notasının, etki alanındaki diğer “do” notalarını titreşime geçirmesi gibi. Kişi kendi melodisiyle uyumlu kolektif alan melodisini hayatına çekerek farklı deneyimler içerisine girebilir. Bu durum aynı zamanda atasal aktarımların nasıl gerçekleştiği, onların yaşamlarından, bilgilerinden, deneyimlerinden ve döngülerinden nasıl etkilenildiğine de bir başka açıklık getiriyor. Ve ayrıca, kolektif alan enerjileriyle nasıl rezonansa girilir? Kişiye ait olmayan bir enerji kişinin alanında nasıl hüküm sürebilir? Sorularına da yanıt oluyor.
- Regresyon temelli bakıldığında ise burada bir başka önemli nokta vardır. Bu enerji formlarını kişinin hayatına çeken çoğu zaman kişiye ait bir geçmiş yaşam karakteridir. Rezone olunan kolektif alan enerji formundan ayrışma sağlansa dahi, söz konusu geçmiş yaşam karekterine regresyon yapılmadığı sürece, yine benzer kolektif alan enerjileri kişiyle tekrar tekrar rezonansa geçecektir. Bu regresyonun ne kadar etkin çalışan kıymetli bir teknik olduğunu gösterirken, kişisel frekansı yüksek tutmak için pozitif duygu, düşünce ve davranış halinde olmanın önemine de açıklık getiriyor. Ayrıca tam dab u noktada günlük yaşamda sıklıkla etkileşimde olunan kişilerin frekans ortalamasının aynı kişisel frekansla paralel olduğunu da hatırlatmak gerekiyor.
- Nobel ödüllü Danimarkalı fizikçi Niels Bohr, Kuantum Mekaniği ve atomun yapısının anlaşılmasına Dolanıklık Teorisi ile katkı sağlamıştır. Teoriye göre atom altı parçacıklar bir kere etkileşime girip birbirini tanıdıktan sonra, aralarındaki mesafe ne kadar uzak olursa olsun bağlatı kurarak, birbirleriyle eş zamanlı etkileşime geçmektedir. Bu etkileşim aynı zamanda maddenin yani tüm evrenin hem dalga hem parçacıktan olduğunu göstermektedir. Bu keşif iki ayrı varlığın ya da nesnenin eş zamanlı, uzay zamandan bağımsız birbirlerinden haberdar, senkronize hareket etmeleri ihtimalini de doğurmuştur.
Diğer bir açıdan bu senkronizasyon, bireysel hayatlarında çok çeşitli sayısız değişken etkileşimine bağlı olarak aynı seansta buluşan, uzman ve danışan arasında atom altı düzeyde bir etkileşimin mevcudiyetini de mümkün kılıyor. Üstelik daha kompleks (karmaşık) bir yapının örüntülerinin tüm seans boyunca süren bir etkileşimde olduğundan da söz edilebileceğini.
C. G. Jung iki kişinin etkileşime girmesi hakkında şu sözü söylemiştir:
“İki kişinin bir araya gelişi, iki kimyasal maddenin birbiriyle temas etmesi gibidir. Eğer reaksiyon meydana gelirse ikisi de dönüşür” - Bilinç ile madde arasındaki bağlantıyı keşfeden Carl Gustav Jung, dolanıklık teorisinden çok daha önce, anlamlı karşılaşmalar “eş zamanlılık” adını verdiği aynı konunun dönüştürücü sırrına vakıf olmuş ve kendi kuramının temel kavramı olarak, yaratıcılığın ve bilgeliğin kaynağı dediği “kolektif bilinç dışı” kavramını geliştirmiştir.
Jung’un bu kuramı, bilimin görmezden geldiği; sezgiler, telepati, öngörü gibi duyular ötesi algılara açıklık getirmiştir. Böylece insan aklının sınırlarını zorlayan bu fenomenler anlam kazanmıştır.
Öneri: